2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yakılarak katledilen 33 can, Fransa’nın Sarcelles kentinde yapılan anlamlı bir törenle anıldı.
(Haber Masası) – Anmaya katılan Fransa Alevi Kadınlar Birliği (FAKB), yalnızca bir anma gerçekleştirmekle kalmayarak, kadınların Alevi inancındaki yerini, adalet ve eşit yurttaşlık talebini içeren güçlü bir açıklama yayımladı. Açıklamada, Madımak’ta yalnızca insanlar değil, bir inanç, kültür ve felsefenin yakılmak istendiği vurgulandı. Alevi kadınlar ise bu ateşten küllerinden yeniden doğduklarını belirtti.
“Alevi Kadınlar Susturulamaz, Yol Yürütücüsüdür”
FAKB açıklamasında, Sarcelles’teki anmanın sadece yas tutmanın değil, aynı zamanda adalet arayışının ve kolektif hafızanın diri tutulmasının bir ifadesi olduğu vurgulandı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
2 Temmuz 1993 Madımak Katliamı’nın üzerinden 32 yıl geçti.
Sarcelles’te düzenlenen bu anlamlı anma, sadece yas tutmanın değil, aynı zamanda adalet arayışının ve kolektif hafızanın diri tutulmasının bir ifadesiydi. Biz Alevi kadınlar için bu anma, geçmişte yakılmak istenen bedenlerimizin ve sesimizin bugün hâlâ nasıl susturulmak istendiğini açıkça gösteriyor.
Madımak’ta sadece insanlar değil, bir inanç, bir kültür, bir felsefe yakılmak istendi. Ama o ateşten bizler küllerimizle yeniden doğduk. Sarcelles’te bir araya gelen yüzler, sadece anmak için değil; bu topraklarda ve diasporada hâlâ süren asimilasyona, yok sayılmaya, erkek egemen sisteme ve baskıcı rejimlere karşı durmak için oradaydı.
Kadim yolumuzun erkânını Hüsniye Kumçur Anamızın gülbenk ile başlatması, kadınların Alevi inancındaki eşit, yol yürütücü konumuna güçlü bir gönderme yaptı. Biz kadınlar bu yolda sadece “analık”la değil; pirlikle, zakirlikle, önderlikle de varız. Semah dönen kadın canların her dönüşü, ataerkilliğe bir meydan okumaydı. Her dönen kol, yüzyıllardır susturulmak istenen kadın seslerinin bir haykırışıydı.


Sarcelles’teki anmada, Fransa Alevilikleri Federasyonu Yol-Erkân sorumlularından Firaz Ana ve Özgür Yağan’ın birlikte zakirlik yapması, Alevi yolundaki kadın-erkek eşitliğini ve ortak hafıza taşıyıcılığını güçlü biçimde yansıttı. Firaz Ana’nın bir kadın olarak Fransızca Alevi felsefesini anlatması ise biz Alevi kadınlar için ayrıca bir onurdu. İnancımızı bu topraklarda yaşatmanın, anlatmanın ve dilini çoğaltmanın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gördük.
FUAF Diplomasi Sorumlusu sevgili Rozbi Demir’in konuşmasında vurguladığı gibi, zulüm bugün başka biçimlerde sürüyor. Ve biz kadınlar, bu zulmün en ağır yükünü taşıyoruz. Suriye’de, Türkiye’de, İran’da — hem Alevi olduğumuz için, hem kadın olduğumuz için — iki kat baskı altındayız. Ama tarih bize bir şeyi öğretti: Susarsak, bir sonraki ateş bizim evimize düşer. O yüzden susmayacağız.
Sarcelles’te Fransız vekillerin ve kurumların desteği elbette kıymetli. Ama biz devrimci Alevi kadınlar, sadece sembolik destek değil; gerçek dayanışma istiyoruz. Avrupa’nın laisizmini sadece sözde değil, mülteci Alevi kadınlara, çocuklara, yoksullara da uygulamasını istiyoruz. Alevi değerleri Avrupa değerleriyle örtüşüyorsa, Alevi kadınları da bu toplumun eşit yurttaşları olarak görülmeli.
Çünkü bu dava yalnızca bir inanç davası değil. Bu dava aynı zamanda emek, eşitlik, kimlik ve özgürlük davasıdır. Ve bu davanın ön saflarında her zaman kadınlar vardı: Pir Sultan’ın yanında Banazlı Kadın, Seyit Rıza’nın yanında Besê, 90’larda sokaklarda yürüyen analar, Dersim’de çocuklarını korumaya çalışan analar ve bugün Paris’te, Sarcelles’te, Kadıköy’de aynı direnişin izinde yürüyen biz kadınlar…
Madımak’ta yitirdiğimiz canlar için adalet aramak, bugünün baskılarına karşı direnmekle eşdeğerdir. O yüzden diyoruz ki:

Biz sadece geçmişi anmıyoruz, geleceği örüyoruz.
Biz yalnızca ağlamıyoruz, örgütleniyoruz.
Biz yıkılanı değil, kurmakta olanı temsil ediyoruz.
Çünkü bu topraklar bizim, bu direniş bizim.”
Aşk ile,