AAGB, İmamoğlu merkezli operasyonlara değinerek iktidarın baskıcı politikalarının sonucu Türkiye’nin dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olduğunu belirten yazı kaleme aldı.
(KÖLN) – Avrupa Alevi Gençler Birliği (AAGB), resmi sosyal medya hesaplarından paylaştığı yazısında, her şeye rağmen mücadeleye devam edilmesi gerektiğini belirtti.
AAGB’nin Yazısının Tam Metni:
“Erdoğan diktatörlüğünü kurmak için bütün ülkeyi kaosa sürüklemeye devam ediyor!
Dün İstanbul’un çeşitli bölgelerinde yapılan operasyonlarla 119 kişi gözaltına alındı. Aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediyeye bağlı bazı iştiraklerin müdürleri, belediye meclis üyeleri, gazeteci, medya patronları ve çok sayıda çalışan gözaltına alındı. Bir bütün olarak İBB’nin çalışamaz hale gelmesini hedefleyen kaçak sarayın sonradan görme sultanı Erdoğan, en büyük rakibine hukuksuz bir şekilde saldırmaktan geri durmamaktadır. Anketlerde neredeyse %10 İmamoğlu’nun gerisine düşen Erdoğan, çılgına dönmüş durumdadır. Bu hırsla, polisi ve yargıyı kişisel ikbali için kullanmaktadır. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki “yeniliyor” ve “gidici”. O nedenle, akle hayale gelmeyecek yöntemlere başvuruyor. Bunlardan bir tanesi de İmamoğlu’nun üniversite diplomasını yasal bir dayanağı olmaksızın üniversite kuruluna yaptığı baskı sonucu kurul kararıyla iptal ettirmesidir.
Alevilere Baskılar Devam Etmektedir
Bir taraftan Alevi’lere yönelik saldırılar da tüm hızıyla devam etmektedir. Avrupa Alevi kurum emektarlarına Türkiye’den çıkış yasağı konulmakta, yine ülkedeki Alevi kurum temsilcilerine davalar açılmakta ve bir bütün olarak Alevi toplumu baskı altına alınmak istenmektedir. Daha dün, terörist Golani’nin Suriye’deki Alevi’lere yönelik uyguladığı katliamları İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına şikayet ederek Türkiye’ye geldiğinde yargılanmasını sağlamak isteyen yönetici arkadaşlarımız gözaltına alınıp tutuklanmıştır.
Yıllardır hayali suçlarla ve hukuki zeminden mahrum bir şekilde tutsak edilen Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Osman Kavala, Gezi Direnişçileri, DEM Parti’li milletvekilleri, belediye başkanları, il/ilçe başkan ve üyeleri, sendikacılar, gazeteciler ve aktivistler derdest edilip, özgürlüklerinden mahrum bırakılırken ana muhalefet partisinin, sıranın kendilerine geleceğini tahmin etmemesi abesle iştigaldir.
AKP’nin dokunulmazlıkları kaldırma teklifine “içimiz yana yana evet diyeceğiz” diyen Kılıçdaroğlu, Cihadist militanların Türkiye’de eğilip donatılmasına ses çıkarmayan CHP, sınır ötesi operasyonlarına, Suriye’nin ve Rojava’nın işgaline destek veren ana muhalefet partisi tam da Erdoğan’ın istediği şekilde bir muhalefet partisi olma görevini yerine getirirken, sarı öküzden olacağını hesaba katmama cehaletini nasıl açıklıyor? İktidarın çizdiği sınırlar içinde top koşturup, oyuncusu oyundan atılınca mızmızlanmak yerine “kural” koyucuya karşı koymaktır asıl muhalefet. Aman tadımız kaçmasın, milli birlik ve beraberliğimiz zedelenmesin, milli çıkarları gözetelim gibi hamaset kokan söylemlerin Erdoğan’ı korumaktan başka bir anlamı olmadığını kavramak için kahin olmaya gerek yok.
Sokağın İtici Gücünün Görülmesi Gerekiyor
Sokağın itici gücü, halkın haklı isyanı, partilerin politik duruşlarının da ötesine geçmişken hâlâ ders çıkarılmamış olması, biraraya gelinmemesi, ortak bir mücadele programı oluşturulmamış olması büyük bir talihsizliktir. Beklenilen her gün, Suruç ve Ankara Gar Katliamının asıl sorumlularının zevk ve sefa içinde yaşamalarına yaramaktadır. Atılmayan her adım, Madımak katliamının sanık avukatlarını milletvekili yapanlara cesaret vermektedir. Yükseltilmeyen her ses, sistemin öğütücü dişlileri arasında tüm toplumun ezilmesi anlamına gelmektedir.
Gelir dağılımdaki uçurum, hayat pahalılığı, artan yolsuzluk, dünyaca ünlü uyuşturucu kartellerinin cirit atması, kara para cennetine dönüşen ülke, HTŞ ve SMO gibi bilimum onlarca selefist terör örgütlerine aktarılan kaynaklar; toplumumuza vergi ve tırpanlanan sosyal haklar olarak faturalandırılmaktadır.
Halkın farklı inanç, ulus, kimlik ve düşüncedeki katmanları tek potada asimile edilmeye çalışılırken, İstanbul Sözleşmesinden çıkılması, AİHM kararlarının uygulanmaması ve Suriye’de Alevi ve Kürt katliamı yapan teröristlerin(SMO-HTŞ) aleni bir şekilde desteklenmesi de mevcut AKP-MHP koalisyonunun hünerleri arasındadır.
Tablo ve hali ruhiyetimiz böyle iken bizlere direnmek, karşı çıkmak ve ses yükseltmek dışından bir yol kalmıyor. Bizler haklıyız ve gücümüzü bu haklılığımızdan alıyoruz. Cesaretimizin zekatı bile onları cesur etmeye yetecekken; olanı kabullenme yılgınlığından biran önce çıkmalı ve süren mücadelenin bir parçası olmalıyız. Ancak bu yolla açık bir hapishaneye dönüşen ülkemizi gül bahçesine çevirebiliriz.
Mücadeleye Devam
Bizler, ülkemizde yaşanan zulme karşı toplumumuzun yanında olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Mücadelenin bir ayağının da uluslararası toplum olduğunun farkında ve bilincindeyiz. Sizlerin dışarıdaki sesi ve soluğu olmak için tüm gücümüzle çalışacağız. Haramilerin saltanatı yıkılana kadar, Hınzır Paşa’lar kaçacak delik arayana kadar mücadeleye devam edeceğiz.
Dayanışma duygularımızla.”