Unutun Dediler
31 yıl önce bir Cuma günü, Sivas’ta sahnelemiştiler, senaryosunu devletin kaleme aldığı gizli oyunlarını.
Kararmış ruhların başrolünde, itaatkar kullara figüranlık dağıtıldığı bir sahnede, kirli vicdanları ve kanlı elleriyle insan yaktılar. Sonra da utanmadan; “İnsanlık suçu yok, unutun” dediler!
Sapkın zihniyetleriyle bir insanlık suçunu zafer saydılar.
Devlet ve Siyasal İslamcı ittifak, 2 Temmuz’da yaşanan insanlık suçu katliamı ve memleket toprağına düşen bu kara lekeyi, 31 yıldır hasır altı etmenin derdindeydi.
Ama başaramadılar.
Çünkü yakılan sadece insan değil, aynı zamanda insanlıktı. Kalbe düşen kor ateşti. Nefessiz kalana kadar solunan kara dumandı. Düştüğü vicdanlarda yeniden uyandı. İnsanlık yakıldığı yerden, yeniden zalimin karşısına Pir Sultanca dikilip, 31 yıl boyunca “unutmadık, unutturmayacağız” diyerek seslenmeye devam etti.
Zaman Aşımı Dediler
İtaatkar bir yargı düzenbazlığıyla Sivas gerçeğini gizlemek istediler. Gözlerin üzerine yalanın karanlık perdesi çekildi. ‘Adalet Sarayı’nda zaman aşımı kararının çıkmasına ve katillerin aklanmasına, bir başka ‘saraydan’ da hayırlı olsun dediler.
Ama başaramadılar.
İnsanlığa karşı suçlar “zaman aşımı” ile aklanamazdı. Çünkü zaman, insanların vicdanındaki ateşi söndüremiyordu. Vicdanın dolmayan miadı, saraylıların zaman aşımını bozarak, adaletsizlikleri tüm gerçekliğiyle ortaya seriyordu.
Tüm dünya, insan yakan ülkenin varlığından haberdar oldu. Milyonların gözü önünde tekbirler eşliğinde diri diri insan yaktılar. AKP iktidarı katilleri savunan, koruyan, affeden ve aklayan tavrından bir gün olsun ödün vermedi. Siyasal İslamcılar, 33 insanı diri diri yakan gerici güruhu “mazlum” olarak savundular ve bu vahşi insanlık suçu katliama dair tek bir vicdani açıklama yapamadılar!
Kaşımayın Dediler
“Kaşımayın ya, olur böyle şeyler” diyerek ahlaksızlığı sıradanlaştırıp, unutturmayı vaaz ettiler.
Ama başaramadılar.
İnsana ve düşünceye saldıran ahlaksızlıklara karşı “Biz buradayız!” diyenler, neden kaşımaya devam edeceklerini Hace Bektaşi Velice anlattılar. “Bize göz verildi, gözleyin diye, dil verildi, söyleyin diye, Kulak verildi, dinleyin diye, El, gövdede kaşınan yeri bilir.”
Aleviler kaşıyarak Sivas’ta yarım kalan semahları dönmeye, bitmemiş türkülerini söylemeye, eksik kalan şiirlerini yazmaya ve adalet aramaya devam ettiler.
Abartmayın Dediler
“Bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi” deyiverdiler. 35 insanı canlı canlı yakan katliam abartılmasın istediler.
Ama başaramadılar.
Yakılan insanlık ise neden abartı olsun ki? Abartmadılar. Üstü örtülen katliam hakkında farkındalık yarattılar. Bu yüzden ateşte semaha duran turnaları Sivas’tan alıp bu evrendeki tüm insanların kalbine göç eylediler. Gönüllerin bin yıllık deyişlerine mihman ettiler. Yasemin’in, Koray’ın, Hasret’in, Muhlis’in, Behçet’in, Asım’ın, Sehergül’ün, Nurcan’ın, Altıok’un ve tüm yitirdiklerimizin ruhunu, türküler ve şiirlerdeki çiçeklerin, umutların, sevginin, acının, barışın ve adaletin kokusuna taşıdılar.
Kebap Yiyerek Unutturmak İstediler
Kül olmuş Madımak Oteli’nde yaşanan acıyı zır cahil akıllarıyla markalaştırıp gizlemek istediler. İnsan yakılmış oteli, kebapçıya dönüştürdüler. İnsan yakılan bir yerde iştahla kebap yiyerek Sivas’ı unutturabileceklerini sandılar.
Ama başaramadılar.
Sivas’tan yükselen kebap kokusuna sinmiş insan kokusu ülkeye yayıldı. Böylece Dünya’ya da rezil olabildiler. Olamadılar daha doğrusu, çünkü utanmadılar. Bırakalım Madımak Oteli’ni utanç müzesi yapmayı, bu insanlık suçu katliam karşısında devlet özür dahi dilemedi. Madımak Katliamı’nın sorumlularının rahatça ortalıkta dolaşmasına göz yumdular.
2009 Yılı Çalıştayında Müzeyi İstismar Ettiler
AKP’nin Alevi Çalıştayı’nda “Madımak oteli müze olacak” deniverdi. İnsan yakılmış otelin duvarlarındaki insanlık suçuna ait izleri, yakılmış insan kokusu sinmiş duvarların üstünü yağlı boyalarla kapatmaya çalıştılar. Bir de katilleri onore ederek, katillerden kahraman yaratmak için isimlerini, yakılan insanların isimlerinin üstüne yazarak, bir daha insanlığı yakıp, başka bir suça daha imza attılar.
Ama başaramadılar.
İnsanlık suçunu hatırlatır diye “müze sorunlu olur” demişler. “Bilim ve Kültür Merkezi” açtılar. İçinde Pir Sultan Abdal, Hace Bektaşi Veli, Mevlana ve Yunus Emre gibi Anadolu’nun yol erenlerinin güzel sözlerini yazmışlar. Utanmadan, insan yakan katillerin isimlerini, kendini sevgiye adamış Veysellerin ile Abdalların şiirlerine yanına koydular. Sonra ondan vazgeçtiler.
Yunus’u, Mevlana’yı, Hace Bektaş’ı, Pir Sultan’ı da Yakmaya Çalıştılar
Sivas’ta gizledikleri karanlık yüzleriyle, “Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol” diyen Mevlana’yı da yakmaya çalıştılar. “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen Hace Bektaşi Veli’yi de yakmaya kalktılar. “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu” diyen Pir Sultan Abdal’ı yakmaya yeltendiler. “Enel Hakk” diyen Hallac-ı Mansur’u, Seyid Nesimi’ye yakmaya çabaladılar. “Gelin tanış olalım, İşin kolayın tutalım, Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz” diyen Yunus Emre’yi yakmaya soyundular.
Ama başaramadılar.
Aleviler ise Başarıyor!
Madımak Katliamı Hafıza Merkezi ile adalet arayışı ve artık unutturulması mümkün olmayan kalıcı ve sürekli bir mücadeleye dönüştü. AABK tarafından kurulan Madımak Katliamı Hafıza Merkezi bünyesindeki Sanal Müze, Dijital Kütüphane, “Unutulmayan”, “Çok Kötü Bir Şey Oldu” ve Sözlü Tarih Çalışması, Madımak katliamına dair yüzleşmeyi sürüklüyor.
Bu çalışma “basit bir proje” değil. 31 yıllık adalet arayışının belleğidir ve artık kalıcıdır. Söz uçar ama yazı kalacaktır. İnsan yanar, ama insanlık doğacaktır.
Madımak Katliamı Hafıza Merkezi, devlet ve siyasal İslamcılık vahşetine karşı küresel ölçekte yeni bir ilgi, farkındalık ve duyarlılık yaratmıştır. Madımak Katliamı’nda adalet arayışı sadece sokaklarda değil artık. Salonlarda, sinemalarda, evlerde, dijital platformlarda, hukuksal ve siyasal alanda, akademide, sanatsal ve kültürel alanda yaşıyor.
Onlar sağır ve inkarcı olabilir. Çünkü devletin suç ortağı olduğu katliamların, resmi tarihte özneleri ve asilleri yoktur. Etnik ve dinci milliyetçiliğin resmi tarihi toplumsal hafızayı silerken, tarihin karanlık ve soğuk yüzünün mağduru olan Alevileri adıyla anamazlar.
Yalan, inkar, tahrifat ve sansüre dayalı bir tarih anlatımını tercih etmeleri normaldir. Toplumsal belleği, resmi anlayışın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden üretmek isteyebilirler. Fakat Avrupa ve Türkiye Alevi hareketinin Madımak Katliamı Hafıza Merkezi sadece bir eser değil, aynı zamanda mücadeledir. Dönüştürmeye çalıştırdıkları toplumsal belleğe dikilmiş bir mihenk taşıdır.
Adalet Bir Aşk ve İnsanlık Yoludur, Bilene Aşk Olsun
İçeriden ve dışarıdan gelen sanal kıskançlık krizleri de projeye güçlü bir toplumsal ilgi ve desteği engelleyememiş, bilakis büyütmüştür. 31 yılın sonunda Madımak Katliamı’na toplumsal duyarlılık artmış, adalet arayışını sahiplenen çevreler bu eserle genişlemiştir. Basın kurum ve kuruluşları da eskisinden daha duyarlıdır artık Madımak’a.
Yunus’un, Hace Bektaş’ın, Mevlana’nın, Pir Sultan’ın torunları kadim tarihten bu yana adaleti, sevgiyi ve kardeşliği arar dururlar. Bilirler ki, bozuk düzen adalet ve sevgi dağıtmaz.
Şimdi sokaklarda, sinema salonlarında, hukuksal alanda, kültürel mücadelede yine adalet arayışındayız. Sivas’ta, Çorum’da, Hace Bektaş’ta, her yerde. Adaletin yolundakilerini durdurmayacaklar.
Başaramayacaklar. Behçet ile Metin şiirler okuyacak. Hasret ile Muhlis türküler söyleyecek. Koray ile Yasemin semah dönecek. Asaf mızıkasını, Nesimi bağlamasını çalacak.
Aşk ile. Sevgiyle. Adaletle. Ve insanca…