“Cemevleri Alevilerin ibadethanesidir.”
Belki de son zamanlarda kör gözlere ve sağır kulaklara en fazla gösterilen ya da söylenen sözlerden birisi bu. Bu söz artık neredeyse bir slogan halini almış durumda. Ancak bu söz haklılığının yanında ciddi bir tehlikeyi de barındırıyor. Haklı bir söz ve manifestodur çünkü. Aleviler ibadethanelerini kendileri tanımlamalı, cami ya da diğer ibadethanelerden farkını ortaya koymalıdır. Ancak içerdiği tehlike şudur ki Alevilerin değil ama Aleviliğin bir cemevi fetişine ihtiyacı yoktur. Alevi ritüellerini cemevine sıkıştırma tehdidi maalesef süreç içinde belirmektedir. Ritüellerin yapıldığı hane, yer, mekân ne ve nasıl olursa olsun cemevi sayılacakken şimdi cemevinde yapılan ritüeller ibadet sayılmaya başlanmıştır. Yani Alevi ritüelleri cem merkezli olmaktan cemevi merkezli olmaya doğru evrilme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İkisi arasındaki fark devasadır. İki bakış açısı arasında kocaman bir devlet, ideolojiler ve hatta Sünni İslam bulunmaktadır.
Avrupa Birliği’nin 2006 Türkiye Raporu, Aleviliğin olmazsa olmazı olmayan (ancak Aleviler
için olmazsa olmaz haline getirilmiş olan) cemevleriyle ilgili düzenlemeler de içermekte ve
AB bu raporla cemevlerini dini bir merkez olarak tanımlamaktadır. Bu bir kazanım olsa da
ibadetin zaman ve mekâna göre yapılmadığı Aleviliğin henüz teolojik olmasa bile sosyolojik
bir Sünnileşmeye sürüklenebileceğini gösteren küçük bir örnektir. Bu, aynı zamanda, ortalama Alevi birey için (bilinçli/bilinçsiz) Sünniliğin sınır ve ritüellerine benzer sınır ve ritüeller yaratılmaya çalışıldığını gösteren bir emare sayılabilir. Cem ritüelinin bizatihi kendisine yönelik tartışmalar açmak yerine cemevleri üzerinden tartışma yürütmek, Aleviliği mümkün olduğunca tarih-üstü ve Ortodoks İslami temel kaynakların sınırları içinde okumak ve anlamlandırmak içindir. Alevilikte cemevlerinin değil bizzat Cem’in kutsal olduğu bu bağlamda sürekli hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır.
Ancak elbette cemevlerinin Aleviler ve onların örgütleri için fonksiyonel ve pragmatik bazı
özellikleri bulunmaktadır. Özellikle son yıllarda yaşananlar, Alevilerin cemevlerini yaşanılan
sıkıntıları aşmada bir kalkan ya da mevzi olarak kullandıklarını göstermektedir. Cemevi
kavramı Aleviliğin teolojisinde yer almamasına karşın, cemevleri modern dönemde
örgütlenme ve kültürel faaliyetlerin sürdürülmesi bağlamında önemli roller üstlenmiştir.
Dolayısıyla cemevlerini modern dönemle birlikte mecburen (asimilasyonist baskılara karşı)
ortaya çıkan ve yok edilmeye çalışılan bir kültürün/öğretinin/inancın inşa ettiği kaleler olarak görmek mümkündür. Ancak yine de “cemevi fetişizmine” yol açmadan bu durumun
kotarılması, Aleviliğin teolojik bozunmasına da dur demenin yollarından birisidir.
Hiç kuşkusuz Aleviliğin heretik/İslam dışı unsurlarının da devlet ve AB nezdinde “doğal ve
tanımlanmış” olarak kabul edilmesi için örgütler tarafından harcanacak çaba bu noktada
oldukça önemlidir. Çünkü bugün hâlâ Alevilik adı altında kendini tanımlayan ve ellerini
güneşe açarak dualar eden Kızılbaş toplulukların “modern cemevlerini” nasıl gördükleri açıktır. Bu heretik unsurların yok olup gitmesinin engellenmesi, onların varlıklarını
kendi otantiklikleri içerisinde sürdürmesinin sağlanması da Aleviliğin tek renge
indirgenmesini, dolayısıyla kendi ortodoksisini yaratmasını engellemek için oldukça
önemlidir.
Bu nedenle örneğin “Alevi ibadetlerinin yeri yalnızca cemevidir” demek sözü edilen heretik
ögeler için de gizli bir asimilasyonist tavrı içerisinde barındırır. (Aslında böyle bir kaygıya
Avrupa Alevi-Bektaşi Federasyonu’nun (AABF) 1997’de kabul edilen tüzüğünde
rastlanmaktadır. Tüzüğün 4. maddesi şöyle diyor: “AABF çoğulcu ve hoşgörülüdür. Tüm
Alevilerin Alevilik anlayışları, özde aynı olmakla birlikte, gelenek ve görenekleri yöresel
farklılıklar arz etmektedir. Bu yüzden farklı algılamalar ve yaşam biçimleri çeşitlilik olarak
ele alınmalı, bu çeşitliliğe AABF içinde yaşam olanakları sunulmalıdır.”)
Cemevlerinin Aleviler için bir “mevzi” oluşturması ve Alevi kültürü ve inancının
sürekliliğinin sağlanması için bir destek noktası olması hayatidir ve önemlidir. Ancak bu
binaların, ibadethanelerin ve hatta duvarların cem ayininin önüne geçmemesi için bilimsel,
teolojik ve fiziksel çaba sarf etmek zorunluluğu da kendisini dayatmaktadır.